Kaliforniya rüyası
Çok sevdiğim yönetmen Wong Kar-Wai’nin tam 30 yıl önce bugün gösterime giren romantik suç filmi “Chungking Express” (Hong Kong Ekspresi) aşk acısı çeken polisler hakkında dokunaklı bir hikayeydi. Neon ışıklarla süslü bir kırık kalpler masalı…
Filmin ilk yarısında, ayrıldığı sevgilisine yeniden kavuşma umuduyla, tuhaf bir batıl inancın da etkisinde kalarak, bir ay boyunca her gün son kullanma tarihi 1 Mayıs olan bir ananas konservesi satın alan bir polisi izliyorduk. Onun, umutları yavaş yavaş tükenirken, bu kez sarı peruk takan tekinsiz bir kadına aşık oluşunu…
Filmin ikinci yarısı ise bambaşka bir tarzda, bambaşka bir öykü anlatıyordu bize. Burada da sevgilisinden ayrılan bir polisin aşkı yeniden bulma macerasını izliyorduk ama çok daha durağan, şiirsel ve romantik bir atmosferde.
Görünürde kalbi acımasızca kırılmış olan bu iki polisin hemen hemen hiçbir ortak noktası yoktu. Yolları asla kesişmiyordu. Belki de hayatları boyunca birbirlerinin yanından birbirlerine hiç dokunmaksızın, birer hayalet gibi geçip gitmişlerdi. Ancak onları örümcek ağları kadar ince ama güçlü bir bağ ile birbirlerine bağlayan bir şey vardı: İkisi de her gün Midnight Express adındaki küçücük bir büfede yemek yiyordu.
Zaten filmin ikinci yarısını ve genel olarak “Chungking Express” filmini bu kadar özel kılan şeylerden biri de bu büfede çalışan Faye adındaki son derece sevimli karakter ve onun takıntılı bir biçimde durmaksızın dinlediği California Dreamin’ şarkısıydı.
Unutulmaz Faye karakterini 1990’lı yılların kült şarkıcılarından Faye Wong canlandırıyordu. Wong filmde kısacık kesilmiş saçları, durgun vücut dili ve dalgın bakışlarıyla olağanüstü bir çekiciliğe sahipti.
‘SICAK VE GÜVENLİ’ KALİFORNİYA
Benim için “Chungking Express”, aşık polislerden çok, onun hikayesi olmuştu hep. Küçük bir büfede çalışırken takıntılı bir biçimde California Dreamin’ dinleyen, “sıcak ve güvenli” Kaliforniya’ya gitme hayalleri kuran ve bu arada şefin salatasından sipariş etmek için her gün büfeye uğrayan bir polise aşık olup gizlice onun evine girerek etrafı temizleyen bu kızı pek çokları gibi ben de büyüleyici bulmuştum.
The Mamas & The Papas’ın hit şarkısı California Dreamin’ film boyunca tam 8 kez çalıyordu ve filmde bir fon müziği olmanın ötesinde, çok önemli bir role sahipti. Faye bu şarkıyı hep çok yüksek sesle dinliyor, bunun onu düşünmekten alıkoyduğunu söylüyordu.
Faye gitmek istiyordu ve gitmek istediği yer Kaliforniya’ydı. California Dreamin’ dinlemek ise hayata tutunmanın bir yoluydu; bu şarkı onun için bir yuva arayışının ta kendisiydi. Dahası, aşık olmak da bir yuva aramak demekti.
Aşk denen şey, gerçekte sadece insanın ait olabileceği bir yer bulma arzusundan ibaretti. Kabul görme arzusundan… Sevgililerinden ayrılan polislerin kendilerini böylesine “yolunu kaybetmiş” hissetmesi de bu yüzdendi. Midnight Express adındaki o küçük büfede çalışan ve oradan kaçıp gitmek için yanıp tutuşan Faye için aşk, onu daha iyi bir hayata götürecek olan uçak biletiydi.
Faye Kaliforniya’ya gitmek istiyordu. Belki de 1960’ların Kaliforniya’sına. Bu şarkıyı dinlerken aslında palmiye ağaçlarının hışırtısını dinliyor, portakal rengi güneşi yüzünde hissediyor, kakao yağının kokusunu alıyordu. Çok uzak bir geçmişte kalmış, The Mamas & The Papas’ın Kaliforniya’sıydı bu…
1960’lı yılların ikinci yarısında hüküm süren ve kısacık kariyerlerinde ortalığı Kaliforniya güneşi gibi kasıp kavuran bir gruptu The Mamas & The Papas. John Phillips, Michelle Phillips, Denny Doherty ve Cass Elliot söyledikleri sıcacık, çok vokalli, yumuşacık folk rock şarkılarıyla güney Kaliforniya kültürünün temsilcisi haline gelmişlerdi o yıllarda.
‘YAPRAKLAR KAHVERENGİ VE GÖKYÜZÜ GRİ’
John ile Michelle evliydi, muhteşem California Dreamin’ şarkısını da grup kurulmadan iki yıl önce New York’ta yaşadıkları sırada soğuk bir kış gününde yazmışlardı. “Yapraklar kahverengi ve gökyüzü gri,” diye başlayan bu ölümsüz şarkı sıcak Kaliforniya sahillerine duydukları özlem hakkındaydı ve öylesine güzeldi ki, 1965 yılında piyasaya çıkar çıkmaz rock tarihinin en unutulmaz klasikleri arasına girmişti.
Grup tarihe karıştıktan çok sonra bile California Dreamin’ bir yuva arayışındaki tüm sıcakkanlı kalpleri fethetmeye devam edecekti. Bugün 30. yaş gününü kutlayan “Chungking Express” filmi sayesinde ise bazılarının kalbinde sonsuza dek taht kuracaktı; tıpkı benim gibi.
Filmin sonunda Faye’in gerçekten Kaliforniya’ya gidip gitmediği hakkında hiçbir şey söylemeyeceğim. Ya da eğer gittiyse, orada aradığını bulup bulamadığı hakkında. Bunu öğrenmek için filmi izlemeniz gerek.
Yine de şu kadarını söylemeden edemeyeceğim: Belki de hem bu filmde hem de The Mamas & The Papas’ın şarkısında sözü edilen Kaliforniya olsa olsa muhteşem bir rüyaydı ve bu rüyadan geriye kalan tek şey, herhangi bir şeyi (bir insanı, bir şarkıyı, bir filmi) takıntılı bir biçimde sevebilme yetisinin dayanılmaz ağırlığıydı.